İZMİR'in ELEKTRİK ve HAVAGAZI FABRİKALARI
İzmir
Limanının arkasında ve Alsancak stadyumunun yakınında yer alan, eskilerin deyimi
ile “Darağacı” semtinde bulunan İzmir’in ilk ve tek Elektrik fabrikası yıkılmak
üzere kaderine terkedilmiş durumdadır. Aynı yörede yer alan emektar havagazı
fabrikası da yıkılarak arsasının satılması tehlikesi altındadır. Bu mülkün sahibi
İzmir Büyük Şehir Belediyesi' dir.
İzmir özellikle
19 ncu yüzyılın sonlarına doğru, Anadolu’ nun dışa açılan kapısı olma özelliği
ile alt yapı açısından en çağdaş tesislere kavuşmuş, gerçek bir Avrupa şehri
özelliği kazanmıştır. 1902 yılında şehrin havagazı ile aydınlatma sistemi kurulmuş
ve genişletilmiştir. Bu tarihten hemen üç yıl sonra yani 1905 yılında İzmir’de
elektrikle aydınlatma sistemine geçilmiştir. Havagazı fabrikası diye anılan
tesis, son birkaç yıl öncesine kadar faaliyetini sürdürmüştü. Bu gün bu tesise
baktığımızda Bu tesise ait alanın belediyenin otobüs deposu olarak kullanıldığını,
iki adet gaz tankı ile bu tesise ait ana yapıların sökülmüş ve yıkılmış olduğunu
görüyoruz. Bu fabrikadan geriye kalan bir adet tuğladan baca ile birkaç idare
binasıdır. Havagazı fabrikasının hemen biraz ötesinde yer alan Elektrik Fabrikası
ise, havagazı fabrikasına nazaran daha şanslıdır. Çünkü Elektrik Fabrikasının
binaları yıkılmamış, sağlam olarak durmaktadır. Ancak bu fabrika içinde yer
aldığı söylenen ve sanayi tarihi açısından önem taşıyan bir çok makine, İstanbul’a,
Koç Holding’ e verilmiştir. Koç holding bu makineleri sanayi müzesinde sergilemek
amacıyla elde etmiştir.
Havagazı fabrikası ile Elektrik fabrikası, İzmir’in her dönem çağdaş ve öncü
olduğunun bir göstergesi olarak İzmir tarihi içinde önemle anılacaktır. Güçlü
bir ticaret ve liman kenti olan İzmir’de ve Ege bölgesinde Sanayinin gelişmesinde
çok önemli rol oynadığı gözlenen ancak bugün bu işlevini yitirmiş olan bu iki
tesis, restore edilerek çok maksatlı yeni kullanımlara uygun mekanları ile,
“İzmir Sanayi ve Deniz Müzesi”, “Kent müzesi”, “İzmir Sanayi Enstitüsü”, “Teknik
amaçlı eğitim ve sanat merkezi”, “Sanat Tarihi Merkezi”,...vb. olarak değerlendirilebilir.
Bu tesislerin önünden
geçen “Şehitler Caddesi” nin bu ismi alışında da özel bir önemi vardır. Türk
Ordusunun İzmir’e girdiği 9.Eylül.1922 günü, “Darağacı” denen bu semtte Ordumuz
tuzağa düşürülmüş ve askerlerimiz bu caddenin taşları üzerinde şehit olmuşlardır.
Hem kurtuluş tarihimiz açısından, hem de bu iki tesisin “Tarihi belge niteliği”
, “Sanat tarihi değerleri”, “Teknik önemi” taşımaları açısından korunup, restore
edilerek gelecek nesillerimize en iyi şekilde aktarılması gerekmektedir.
Son zamanlarda
bu tesislere ait arsaların satılacağı konusu medyada gündeme geldi. Bu arsalara
talip olan Ticaret odası, Ticaret Borsası, Sanayi odası gibi kurumların temsilcileri
bu araziler üzerine yapacakları yüksek binalar ile ikinci bir “Manhattan” yaratacaklarını
söylemektedirler. Hem inanılmaz cazip fiyat ve ödeme koşulları ile bu yerlerin
satılması hem de kentimizin son kalmış iki önemli tarihi tesisinin “alışveriş
merkezi” ya da “ İş merkezleri” yapılması amacıyla satılması bu kentin
tarihine ve kültür birikimine yapılacak en büyük darbedir.
Bu arsalara ilişkin satış önerilerini üreten beyinlerin içinde, İzmir’de mevcut
olan milli mücadele ve öncesi döneme ait işaretleri ortadan kaldırma bilincinin
yer aldığını düşünebilmek bile oldukça ürkütücü görünmektedir. Kurtuluş savaşımızın
sonuçlandığı, düşmanların denize döküldüğü, uğruna şarkılar ve şiirler yazıldığı,
İzmir denince akla ilk gelen “Kordon” dan otoyol geçirme düşüncesi de aynı kişiler
tarafından savunulmaktadır.
İzmir için her zaman önemli kurumlar olan Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret
Borsası gibi kurumlarımızın ve çok ortaklı sermaye şirketlerimizin de bazı maddi
çıkarlar uğruna bu işe bulaşmaayacaklarını düşünüyor ve umuyorum.
Ankara'da da buna benzer bir olay gündemde olup, Ankara havagazı fabrikasının yıkımına 1990 yılında karar verilmiş ancak meslek odalarının tepkisi ile yıkım durdurulmuş, ardından Ankara KTVKK tarafınca tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Ancak devamında gelen bir danıştay kararı ile tesis halen bir yıkım tehlikesi altında bulunmaktadır.
Mimarlar Odası
Ankara Şubesince hazırlanan "Bir Cumhuriyet Tanığı : Ankara havagazı Fabrikası"
adlı raporda da "Havagazı Fabrikası neden korunmalıdır?" başlığı altında şu
saptamalar yapılmaktadır:
- "Cumhuriyetin ilk yıllarında egemen olan yoksunluklar içinde kurumsallaşma
çabalarının, sabırsızlığın, telaşın ve gelecek hakkında endişelerin yaşandığı
günlerin bugün yalnızca bir dizi tanığı kalmıştır. Ankara Garı gibi, Atatürk
Orman Çiftliği gibi, Maltepe Havagazı fabrikası da döneminin karakterini vermektedir.
- Havagazı tesisleri, Ankara Garı ile kurulan "taşımacılık" içerikli ilişki,
yapının çevresel bir bütün oluşturduğunun önemli bir göstergesidir.
- Ankara garı, Tütün depoları, İncesu, Marşandiz Bakım atölyeleri ve Maltepe
Havagazı fabrikası Tesisleri, Cumhuriyetin kurumsallaşma mücadelesi verdiği
döneme ait bir bütün olarak düşünülmüş, dönemin tasvirini verebilecek bir bütünü
oluşturabilecekken, bugün; Tütün depoları, bakım Atölyesi yıkılmış, İncesu yatağı
değiştirilmiştir. Döneminin TEK TANIĞI olarak kalmıştır.
- Ankara Havagazı fabrikası Fabrikası kentin tekno-tarihsel profilinin katmanlarından
biri olarak ayakta kalabilmiş son örnektir. Londra'da bulunan Kings-Crown Ana
Tren garına komşu ve Viktorya dönemi ticari canlılığının ifadesi olan 3 "Gazometre"
benzer gerekçe ile korunmaktadır.
- Tesislerin imal tarihi olan 1929'larda, Almanya'da hala "zanaattan" kopamamış
bir "endüstriyel yapının" varolması, mimarlık tarihi açısından önemli bir tasarım
örneğidir.
- Havagazı Fabrikasının YOK EDİLMESİ durumunda Ankara Garı ve Çevresi yıkıcı
bir SPEKÜLASYONUN gündemine girecektir.
- Tesisin taşıdığı kimi öğeler sembolik anlamda da olsa, kent dokusu içinde
masif bir silüet olarak görsel bir değer taşımaktadır. Bu siluetin yok edilmesi
algı bütünlüğünü çökertecektir."
Yukarıda yapılan
saptamaların hemen hepsi, aynı derecede İzmir Havagazı ve Elektrik Fabrikaları
için de geçerlidir. İlginç olan nokta da, Ankara ve İzmir'deki bu tesislerin
kuruluş tarihleri, teknolojileri, tarihsel süreç içindeki izleri ve kent içindeki
konumlarının yanı sıra, kendileri için olası tehlikelerin de aynı olmasıdır.
Yerel yöneticilerimizin, kentli adına belediyenin sahip olduğu gayrimenkulleri,
taşınır ve taşınmaz tüm değerleri koruması, geliştirmesi gerekirken bunları
bazı çıkar guruplarına satmasının altında ciddi nedenlerin olması gerektiği
kanaatindeyim. Hatta seçimlerin tarihinin açıklandığından hareketle, kente ve
kentliye ait taşınır ve taşınmaz değerlerin (başta belediye gayrimenkullerinin)
satışlarının durdurulmasını öneriyorum. Son beş yıl içinde İzmir Büyükşehir
Belediyesi' nin İzmir'in değişik bölgelerinde sahibi olduğu 1 milyon 487 bin
metrekare kent arsasını ve kentsel araziyi satmış olduğu da düşünülürse, Havagazı
ve Elektrik fabrikasının satışlarının da oldukça yakın olduğu izlenimi kolayca
edinilebilir.
KTVKK'nun aldığı
son kararlar ile bu ve aynı bölgedeki benzeri tesis ve yapıları tescil ettiği
bilinmektedir. Yani artık bu yapılar tescilli eski eserdir. Burada yerel yönetimlere
düşen görev, bu iki yapı başta olmak üzere, tescil edilen yapıların genel karakteristiğine
uygun, kentsel yenilemenin ve korumanın acilen gerçekleştirilmesine dönük uygulanabilir
bir koruma planı niteliğinde kentsel tasarım projesi hazırlanması, KTVKK' nun
onayı alındıktan sonra uygulamaya geçilmesidir. Böyle bir uygulamanın kısa zamanda
gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak rant, sadece maddi olarak değil,
kent ve kentli için gerekli olan sosyal değerler, tarihsel kentsel genetik izler
yok edilmeden ve göz ardı edilmeden kent ve kentli adına değerlendirilmelidir.
Satışların yerel seçimlere kadar durdurulması önerime kulak vererek "yerel seçimlere
kadar tüm kent arsaları satışlarını durdurma" kararı alacak olan belediye meclis
üyelerinin de İzmir'in yerel yönetim tarihi içinde saygıyla anılacaklarını biliyor
ve şimdiden bu kişilere teşekkürü borç biliyorum.