Geri

KARABAĞLAR

Büyük kentlerde son on yıllarda meydana gelen hızlı ve çarpık kentleşme sürecinde; kentlerin, bölgelerin, mahallelerin, sokakların, parsellerin kısa süre içinde fonksiyon, kullanım ve biçim değişikliğine uğradığı göze çarpmaktadır.

Kent ekonomisinin en canlı ve duyarlı olduğu sanayi ve küçük sanayi sektörleri de bu değişimden en çok nasibini alan sektörler olmuştur. Zaman zaman ortaya çıkan imar afları ve yerel yönetimlerin hoşgörülü tavırları ile bu sektörlerin oluşturduğu kentsel mekanlar, rantın en yüksek oluştuğu yerlerin başında gelmektedir.

İzmir’in küçük sanayi yerleşmesi ve işkolu çeşitliliği açısından önemli ve dikkat çekici bir bölge olarak “ Karabağlar ” da bu hızlı değişimin en iyi izlenebileceği yerlerden biridir. Karabağlar, İzmir'i güney hinterlandına bağlayan ulaşım aksının içinden geçtiği, hem kentiçi hem de kent dışı trafiğin üst üste çakıştığı, her türlü olumsuzluklara rağmen vazgeçilemez kullanılırlığını yitirmemiş, zaman zaman sanayi, zaman zaman depolama, zaman zaman da perakende ve toptan ticaretin merkezi olma noktalarına varan talebi ve arzı içinde barındırmaktadır. İzmir’in güney aksında yer alan toplu konut alanlarına ulaşımın bu bölgenin içinden geçilerek yapılması da son yıllarda ilginç olarak değerlendirilebilecek hipermarket zincirlerinin bu bölgeye olan talebini artırmaktadır.

Karabağlar’ın bugün mevcut olan ve içinden geçen ana trafik aksının hizmete girmesinden önce, bu aksa paralel ve biraz daha doğuda yer alan İzmir-Aydın eski yolu kullanılmakta idi. Hatta bu yol, yüzyılın başlarına kadar bazı dönemlerde kervan yolu olarak kullanıldığının izlerini taşımıştır. Bugün kullanılmakta olan çift şeritli yol, gerek biçim gerekse de fonksiyon açısından çözümsüzlüğü içermesinden ötürü zaman zaman yapılan düzeltme amaçlı müdahalelerle organik bir süreç içinde farklılıklara uğramakta, bundan ötürü en çok trafiğin sıkıştığı ve kazaların yoğunlaştığı bir arter olma özelliğini taşımaktadır.

Bu aksta dikkati çeken faktörlerin başında, “bu aksa cepheli yapılarda mimari biçimsel kimlik arayışı ya da aramayışı” diye nitelendirebileceğimiz çabaların olduğu bir gerçektir. Son 10-15 yıl öncesine kadar mobilya imalat ve perakende ticaretin yoğun olduğu Kemeraltı çarşısının yan sokaklarındaki hareketin, Karabağlar’ daki aks üzerine kayması, hem mobilya perakende ticaretini hem de bunu destekleyen sanayinin bu aksın art alanlarına kaymasına yol açmış, genellikle teşhir salonlarının mevcut olduğu ana aksa cepheli parseller üzerinde ilginç mimari (?) cephe kaygılarının çözüm arayışlarına bir platform oluşturan bir bölge olma özelliğine kavuşmuştur. Bu çözüm arayışlarını genelde hem bir “kimlik arayışı” olarak görmek, hem de bir “bireysel kimlik arayışının denemeleri” olarak görmek yani genel bir kimlik arayışına karşı çıkış olarak değerlendirmek mümkün olabilir sanıyorum. “Kimlik arayışı, birey veya gurupların derin ve köklü ihtiyacı olarak nitelendirilse de, bu ihtiyacı belirli koşullarda daha çok ön plana çıktığı gözlenmektedir. Çeşitli yazarlar, kimlik arayışının, özellikle etnik politizasyona dönüşmesini modernleşmenin başarısızlığının bir ifadesi gibi görmektedirler.” (Nuri Bilgin, Kimlik sorunu, Sf.66)

Toplum içinde gerek estetik anlayışın belirli bir çizgiye ulaşmamış olması gerekse de bu aks üzerinde yapı yapanların başvurmuş olduğu mimarların yapmış olduğu çalışmalarda, sürekli olarak aykırı olabilme ve bunun sonucunda ayrıcalıklı olma statüsüne erişmenin bir aşaması olarak görülebilecek çabaların en iyi (!) örneklerinin bir vitrinini oluşturması da Karabağlar için iyi bir şans olarak değerlendirilebilir mi?

Bu çabaları yansıtan örneklere bakıldığında, yan yana yer alan küçük parsellerin dar cephelerindeki çalışmalar, hangi mimari söylemin bir yansıması olarak değerlendirilebilir? Bir yanda tamamen arabesk çizgilerin içinde, daha farklı ipuçlarını yansıtma çabası görülürken, diğer yanda da en baba (!) mimarların yaratmış olduğu şaheserlerin, antik iyon döneminden bazı çizgileri, çok büyük bir ustalıkla kendi mimari üslubunu da katarak kendi katalogları içinde büyük bir gururla sergileyebilecekleri başyapıtlarını oluşturmuş olduklarını düşünüyorlardır, sanırım.

Bu aks üzerinde gerek yaya hızıyla gerekse de araç hızıyla bir baştan diğerine şöylece bir tur attığımda, algılama farklılığı yaratması ve algılama için harcadığım çabanın yoğunluğunu başka hiçbir yerde yaşamadım diyebilirim. Bazen kendimi bir kovboy kasabasının ana caddesi üzerinde olduğumu hatırlatır imajlarla dolarken, bazen de ancak Florida gibi bir yerde örnekleri görülebilecek, renkli cam tuğlalar, alukobond levha cephe kaplamaları, antik dönem heykellerini anımsatan ikonalar, yeryüzü düzlemine paralelliğe şiddetle karşı çıkan yuvarlak, oval, yamuk, ve binlerce farklılık içeren cephe elemanları gibi pahalı yapı malzemelerinin yer aldığı binalarla gerçekten çarpılmamak (!) imkansız gibi.

Bu aksın dikine yer alan dar sokaklara hemen şöylece bir girdiğinizde, hızar makinalarının sesleri ile, planya, taşlama, kaynak makinalarının ve motor seslerinin birbirine karıştığı, her türlü seyyar satıcının kendine en fazla 40 cm.lik kaldırımlar üzerinde yer yaratabilme dehasının izlenebileceği, biraz dikkat etmezseniz ayağınızı bir çukura kaptırmanızın işten bile olmadığı, hemen hemen hiçbir ruhsatlı yapının yer almadığı ve bundan ötürü cephelerinde herhangi bir kaygı (Hatta sıva ve boya bile) taşımayan yapılardan oluşan ayrı bir dünyanın farkına varacak, biraz daha ilerlerseniz, İzmir körfezine akan Manda çayının her türlü kimyasal bileşimleri ve çeşitli ev eşyalarını içeren sularının üzerinden ancak bir aracın geçebileceği çelik köprülere ulaşabileceksiniz. Hatta bu kadar çeşitli yabancı maddeyi barındıran bu çayın getirdiği kirlilikleri engellemek için Halkapınar’da bu çay körfeze kavuşurken Belediyenin neden bulgar somyaları kullanarak bir set oluşturduğunu düşünmekten kendinizi alamayacaksınız. Ha, bir de bu çayın Karabağlar’dan sonra hemen Yeşildere’ye girerek, körfeze doğru devam ettiğini söylemeyi unuttum. Orası da, apayrı ve bambaşka bir dünya.

Karabağlar’a hemen İzmir tarafından girerseniz biraz ilerlediğinizde bazı yeni iş merkezi niteliğinde bina blokları göreceksiniz. Bu binalar o kadar fonksiyonel ve estetiktirler ki, hepsi kendi başına ayrı muhteşem mimari çözümler içerir. Hatta, bugüne kadar en yakın yere otomobilinizi kullanarak gitmek gibi bir alışkanlığınız varsa, şanslısınız demektir. Çünkü bu binaların her katına (bodrum, tabii ki zemin, 1 nci, 2 nci, 3 ncü, ...) ve her işyerinin önüne eğer rampalar üzerinde yükleme boşaltma ve park yapılmamışsa rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Yalnız park probleminiz olacak, çünkü her işyerinin önü zaten o işyeri sahiplerinin araçları ile dolu. O halde, fazla zaman kaybetmeden bu binalardan çıkarak ana trafik aksımız üzerinde Gaziemir istikametinde biraz daha ilerleyelim. Çok kısa aralıklarla yer alan sinyalizasyon ışıklarını, yolun sol tarafını kullanmadan ilerleyerek (çünkü sol şerit, karşı istikamet şeritlerine geçiş için ayrılmıştır), hatta alıştığımız üzere yolun en sağını kullanarak daha kısa zamanda geçebilirsiniz. Bu arada dikkati çekecek faktörlerden bazılarını şöylece sıralamak istiyorum:

Büyük bir mezarlık,

Daha önce dikkatimizi çeken mobilya satış binaları,

Yan yana yer alan benzin istasyonları,

Banka şube binaları,

Otomotiv sektörü bayii teşhir ve satış binaları,

Keresteciler (tomruktan tahtaya imalat ve satış)

Hipermarketler

Süpermarketler

Biraz daha büyük ve kendi başına ayrık düzendeki mobilya binaları,

Toplu konutlar,

Egzos tamircileri, boyacılar

Laminat ve hazır mutfak satıcıları,

Oldukça bol miktarda ruhsatlı (!) büfe

Mermerciler,

Küvet imalatçıları,

Çeşitli sektörlere ait Show-room’lar

.....

Yukarıda sıraladığım yapılar içinde Hipermarket ve süpermarketlere biraz değinmek istiyorum. Çoğu son iki yıl içinde hizmete girmiş, yapım süreci en çok üç ayı geçmeyecek şekilde prefabrik olarak yapılmış büyük alanlara oturan hipermarketler, hepsi yabancı isim taşıması ( belki de yabancı sermaye içermesi nedeniyle, belki de öykünme,...) ile dikkati çekmektedir. Bunlar, genellikle kapalı cepheli, içe dönük olarak planlanmışlardır. İçeride tek ve büyük bir alışveriş hacmini içerir. Buraya ancak arabanızla gelip, alışveriş yaparak gene arabanızla dönersiniz. Bu hipermarket içinde bazıları yapı-market adını taşısa da, içinde muhallebiden fincana kadar çok çeşidi bulmanız mümkündür. İlginç olan bir şey daha var: Bu hipermarketler ne kadar kapalı bir cepheye sahip ise, o kadar daha çok müşterisi var. Bir depo gibi değil de, mağaza gibi camlı cephelere sahip marketler pek de rağbet görmüyor. Bu tip hipermarketlerin hizmete girmiş olanlarının yanı sıra bir o kadar daha yeni inşa edilenini görebilirsiniz.

Görünen o ki, yakında mobilyacıların ağırlıklı olduğu ve mimari çeşitliliği ile dikkati çeken ana trafik aksı, pek yakında çok yıldızlı süpermarketler ve hipermarketleri ile dikkati çekmeye başlayacak. Ancak burada önemli bir nokta var. Bu tip yapılaşmaların bu ana trafik aksı üzerinde olanları ayrıcalıklı imar hakkı içermeden, plana ve yapılaşma koşullarına, imar yönetmeliklerine uygun olmaları. İzmir’in diğer alanlarında bu tip hipermarketlerin hemen hepsi ayrıcalıklı imar hakları elde edilerek yapıldı. Burada bazı örnekleri vermek istiyorum:

Alsancak Migros, 8 katlı otoparkın, otopark olarak ayrılan zemin katı kullanılarak,

Alsancak Tansaş, pazaryeri imarlı parsele yapılan iş hanının ilk iki katı kullanılarak,

Fuar içi Tansaş, Fuar pavyon binasından bozularak,

Kipa, Üniversite Eğitim alanı içinde plan tadilatı bile yapılmadan inşa edilerek,

Narlıdere Migros, imar planı belediyeden onaylanmadan önce yapılarak hizmete girerek,

Narlıdere Tansaş, mandalin bahçesinden bozularak,

Hilton içinde yer alan alışveriş merkezi, ayrıcalıklı imar hakları ile inşa edilerek,

Basmane’ de yapılan Dünya ticaret merkezi adlı EGS-Güçbirliği holding yapısı, ve içinde yer alacak alışveriş merkezi, imar kurallarına aykırı olarak, ayrıcalıklı imar hakkı elde ederek,

Ege Üniversitesi hastanesi arkasında 60 dönümlük alan, Üniversite eğitim alanının, plan tadilatı ile ticarete dönüştürülerek, gene EGS-Güçbirliği holding’e verilmesi yoluyla bölgenin en büyük alışveriş merkezinin projelerinin hazırlanıyor olması.

İzmir limanının özelleştirilmesi konusuna yönelik olarak şirket kuran bazı İzmirli işadamları ve çıkar çevreleri, İzmir Limanını elde edemeyince, Kuş cenneti yanında Büyük kanal projesi için kamulaştırılan alana özel liman yapma teklifi ile bedelsiz olarak el koymak istemektedirler.

Ve buna benzer daha pek çok küçük ve büyük proje.

İzmir dışından (Egeli sermaye guruplarına ilişkin) birkaç örnek verirsek:

İstanbul Bakırköy’de Ayamama vadisinde rekreasyon amaçlı hazine arazisi üzerine Güçbirliği holding’in E:2 emsalle alışveriş merkezi kurma girişimi

Gene aynı yere komşu, hava meydanı bitişiğinde fuar alanı olarak ayrılan hazine arazisinin değişik yöntemlerle EGS Park iş merkezi adı altında, çok katlı iş merkezine dönüştürülmesi,

Denizli girişinde, rekreasyon imarlı arsaya inşaat ruhsatı bile almadan yüksek yoğunlukta EGS PARK adı altında iş merkezi, alışveriş merkezi yapılması

...

Genellikle sanayi bölgelerinin kentsel değişimin yansıması olarak fonksiyon değişikliğine uğraması örnekleri ile Karabağlar özelinde başlamış olduğum bu yazının, alışveriş merkezlerine yönelik olarak bitiyor olması şu sonuca ulaşma çabasının bir yansımasıdır. Zaman içinde her ne kadar çarpık kentleşme sonucu bazı fonksiyon değişikliğine uğrayan bölgeler mevcut olsa ve bunlar da ilginç mimari örnekler teşkil etseler bile, bunlar kendi mülkiyeti ve imar hakkı içinde çözüme gitmiş olmaları ile, masum örnekler olma özelliğini taşımaktadırlar. Bu özelliği taşıyan çevrelerdeki büyük çaptaki hipermarket gibi yapılaşmalar da bu masumiyetin bir devamı niteliğinde olma özelliğini ortaya çıkarmaktadır. Ancak asıl tehlikeli olan nokta, özellikle bazı çıkar çevrelerinin güçbirliği oluşturarak, sermayelerini ve işbilirliklerini biraraya getirerek, kendi iş kollarında elde edebilecekleri rantları yeterli görmeyerek, özellikle kamu ve kentli malı olan arsaları çeşitli yöntemlerle ele geçirip, bu arsalara ayrıcalıklı imar hakları sağlamaları, bu imar hakları ile özellikle alışveriş merkezleri kurarak bu yöntemle gittikçe daha da devleşen ve ranta susayan canavarlar haline dönüşmeleridir. Bu rantı elde eden sermaye guruplarının yöneticileri ise, Kentin Urla, Çeşme, Çeşmealtı gibi yerlerinde adına villa, çiftlik evi değil, ancak malikane denilebilecek, en mütevazisi birkaç milyon dolarlık evler yaptırarak, özel yaşam çevreleri oluşturmaları doğrultusunda ileri adımlar atmışlardır. Yalnızca bunlar değil, bunlara öykünen daha alt çıkar çevreleri de aynı bölgelerde, özel emniyet kuvvetlerine sahip, kendi içinde geniş organizasyonlarla kendi guruplarına özel yaşam çevreleri oluşturma konusunda oldukça ileri durumdadırlar.

Bir zamanlar kent için olumsuz olarak eleştirilen çarpık yapılaşmadan daha da tehlikeli olanı, bence bu tip çıkar çevrelerinin bir araya gelerek, kentin, kentlinin, vatandaşın malına göz dikmeleri ve ayrıcalıklı imar hakları ile rant elde ederek gittikçe daha da büyük oynamaya başlamalarıdır.

Geri