OTOMOBİL VE ŞEHİR
Otomobil merkezli ulaşım bugün kentlerin planlanması ve ulaşım uygulamalarında neredeyse tek yönlendirici ve baskın unsur haline gelmiştir. Kentimizde imar uygulamaları ve ulaşım modelleri, otomobile dayalı anlayışlar hakimiyetinde yapılmaktadır.
Eski kent merkezlerinin
o nostaljik ve insana saygılı ölçekteki meydanları, sokakları, parkları, köprüleri,
ve benzeri tüm kentsel imajları günümüzde ancak hatıralarda ya da fotoğraflarda
kalmaktadır. Kentlerimizde yapılan tüm düzenlemeler otomobile dayalı olarak
düşünülmektedir. Örneğin, Konak meydanının neredeyse üçte biri kavşaklar, viyadük
ve dönüşlerle yok olmuştur. Karşıyaka’da artık iskele meydanı diye bir yer kalmamıştır.
Ulaşım planı yaklaşımları, toplu taşımayı otomobile nazaran ikinci planda bıraktığından,
kentlerimiz her gün yeni istimlakler, yol genişletmeleri, viyadük inşaatları
ile çirkinleşmektedir.
İlginçtir ki, otomobil sayısı her geçen gün artmasına rağmen, otomobil içindeki
insan sayısı azalmaktadır. Otomobiller artık tek kişiyi taşır durumdadır. Aslında
her gün, ulaşımdan faydalanmak isteyen yolcu adedi de artmaktadır. Bunun sonucunda,
bir yerden bir yere gitmek için ayrılan zaman artmakta, ulaşım hızı azalmaktadır.
İzmir’de ulaşım hızı neredeyse bisiklet hızıyla eşdeğer duruma gelmiştir. Ayrıca,
en pahalı ulaşım da otomobille yapılan ulaşımdır. Kentli her gün işine giderken
trafik stresi ile başlamakta, bu durum akşam eve dönüşte ve hafta sonu gezisine
giderken de devam etmektedir.
Dikkat ettiniz
mi? Hemen her gün otomobil yüzünden her an insan bir çatışma içine girebilir.
Hatta bu çatışmanın öyle psikolojik boyutları vardır ki, çatıştığınız kişilerle
başka bir ortamda olsanız, karşınızdakine söyleyemeyeceğiniz sözleri, el kol
işaretlerini otomobil içinde rahatlıkla söyleyebilir ve yapabilir duruma gelirsiniz.
Artık o mekanik aracın bir kölesi haline gelen sürücü, toplumdan kopmuş, yalnız,
saldırgan, sağlıksız, küstah, savurgan, potansiyel bir suçlu durumuna gelmiştir.
Bütün bu sonuçların nedeni, toplumun otomobile göre angaje edilmiş olmasıdır.
Kentlerin kuruluşunda tek ve önemli faktör olan yaya artık otomobilin bir numaralı
düşmanıdır. Ayrıca otomobil hem hareket halinde, hem de duruyorken kentte yer
kaplar. Kent için yapmayı düşündüğünüz tüm kamusal çözümler, otomobil merkezli
toplumu karşısında bulmaktadır. Bakınız, İzmir’in bu günkü görünümü, otomobil
merkezli ulaşım anlayışı yüzünden otomobil yığınağı haline gelmiştir. Sokaklar,
kaldırımlar, refüjler, hatta yayalar için yapılan sevgi yolları bile artık
otomobil park yeri haline gelmiştir. Bazı yerlerde, neredeyse bir insanın geçebileceği
kadar bile yer kalmamakta, otomobiller yan yana ve ard arda park etmektedirler.
Ve buralardan da belediye şirketleri yasal olmadığı halde otopark ücreti almaktadır.
Bu durum, kargaşanın artmasını da hızlandırmaktadır. Önemli bir konu; otomobillerden
korunması gereken en önemli kitle, çocuklardır. Otomobilin karışmış olduğu her
dört kazadan birinde yaya olarak çocuklar yer almakta, yaralanmakta ya da ölmektedir.
Biz Türkler, dünyada ilk ve modern toplu taşımayı 1875 yılında İstanbul’daki
tüneli yaparak gerçekleştirdik. Tramvay da aynı dönemlerdeki çağdaş toplu ulaşım
araçlarının başında gelmektedir. O yıllarda (yüz yıl önce) bile İzmir’deki iskele
sayısı bugünden daha fazlaydı. İzmir limanına giren yolcu gemisi sayısı da bugünkünden
daha fazla idi. İzmir, geçmişinde şehir içi ve şehir dışı ulaşımında toplu taşımayı
deniz ağırlıklı olarak uygulamıştı. Tramvay ve troleybüsler toplu şehir içi
taşımayı gerçekleştiriyordu. Bugüne baktığımızda, otomobil merkezli ulaşım anlayışı
yüzünden, bir taraftan metro inşaatı sürerken, diğer taraftan gene otomobil
merkezli kişisel ulaşımı körükleyici yollar yapılmaktadır. Kordon’ a 6
şeritli (kısmen 8 şeritli) yol yapılması için deniz doldurulmaktadır. Çevre
yolu yıllardır hala bitirilememiştir. Kent içinden her gün binlerce petrol tankeri,
tır kamyonu gibi tehlikeli ve ağır taşıtlar geçmekte, kurallara aykırı olarak
yük taşımaktadırlar.
Belediye toplu taşım aracı olan otobüsler de, hız olarak otomobillerle yarış
edercesine tehlikeli kullanımın yanı sıra, duraklarda açıkta durarak tüm trafiği
engellemektedirler.
Çözüm yolu olarak öncelikle, şu anda toplu taşımayı gerçekleştiren otobüslerin, vapurların trafik organizasyonu içinde verimliliği artırılmalı, otomobil ile şehir merkezine girişin özendirilmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Öncelikle “Yaya” ulaşım organizasyonu ve planlamasında ilk ve belirleyici faktör olarak ele alınmalıdır. Yayalara ayrılan yollar ve kaldırımlar; otomobillerden, sandviç büfelerinden arındırılmalıdır. Toplu taşımayı özendirecek öneriler ve organizasyonlar geliştirilmelidir. Aslında kentimizin yolları, park eden araçlardan arındırılmış olsa, ulaşım hızı bugünkünden kat be kat artacaktır.
Toplum olarak da, bize gereksiz toplumsal ve ekonomik maliyet getiren şu otomobil çılgınlığından hem kendimizi hem de kentimizi bir an önce kurtarmalıyız.